8 Şubat 2011 Salı

Testi derken?

Aşağıda anlatacaklarımın, yaşını başını almış, malum ilaçları da alarak, bir seher vakti bir genç kız koynunda geçirme ihtimali olduğu kalp krizinden ödü kopan, saygısız amcalarla ilgisi olmadığına inanmanızı isterim.
Zira derdim çok daha büyük.

Ergen erkekliğin tartışıldığı şu günlerde, Behzat Ç. kadar sempatik olamayan sahneler var gözümün önünde. Kişisel tarih arşivimden kopup gelen bu sahnelerde; Galata'da bir gece uğradığım saldırıdan beni kurtaran, sonra da "bu saatte sokakta ne işin var, bi de sizi kurtarmak için uğraşıyoruz" diye bağıran kurtarıcım polis memuru başrolde.
Kurtarıcıma layıkı ile teşekkür edememiş, kendimi ondan da korumak zorunda hissederek ondan çok bağırmıştım. "Sen bana bağıramazsın!!"
Behzat olsa aynı tavrı sergiler miydi bilmem ama tüm polisler aynı kurallara uymak zorunda olduğuna göre o da ifademin şüpheli olup olmadığının kayda geçebilmesi için beni alkol muayenesine gönderecekti. Sistem böyleydi. O saatte bir kadın sokaktaysa, hele bir de alkollüyse ı ııh, ifadesi şühheli olmalıydı.
İlginç bir tesadüf ki o gece, dışarı çıktığım akşamlarda içtiğim bir kaç kadehi içmemiştim. Alkol tüm kötülüklerin anası toplumunun elinden beni bu saçma tesadüf kurtardı. Bu sayede saldırganımdan şikayetçi olabildim, şikayetimin arkasında durup adalet talep edebildim. Yoksa bir ihtimal daha çok bağıracaklar, belki ben de korkacak, üste azar işittiğimle kalacaktım. Sonra da yıllar boyu o saatlerde sokağa çıkmaktan korkup, evimde kuzu kuzu oturacaktım, örnek bir kapı arkası süpürgesi olarak.  

Bir kaç yıl sonra polis, Galata Köprüsünde balık tutan bir kadını gözaltına aldı. Gülcan Köse balık tutarken kışkırtıcı kıyafet giydiği için hepsi erkek olan diğer balıkçılar tarafından şikayet edilmiş, edilmekle kalmamış polis tarafından götürülmüş, götürülmekle kalmamış hakkında açılan davada 5 ay hapisle cezalandırılmıştı.
Tam da o günlerde Taksim Meydanı'nda kadınları taciz eden adamlara komik para cezaları uygun görülmüştü.
Gülcan Hanım hapis cezası almasına sebep olan taytını ve uzun tuniğini hala giyebiliyor mu bilmiyorum, onun karakolda karşılaştıkları benimkinden kat kat kötüydü bildiğim kadarıyla.

Ölümüne çok üzüldüğüm Defne'nin ardından Fatih Özgüven, "bazı ölümler bize, topluca içinde bulunduğumuz soğuğu hatırlatıyor galiba" diye başlayan harika bir yazı yazdı. Her iyi yazar gibi tam da hislerime tercüman oldu. İçinde bulunduğum toplum anneymiş, evliymiş diye yine kadını yargılıyor. Istanbul'un bazı semtlerinde 2.eş siteleri kurmuş bazı adamlar "işte alkolün sonuçları" diye bu ölümü siyasi söylevlerine alet ediyor.
Soğuktan kanım donuyor.

Hiç yorum yok: