Göğün dibi delindi.
Devasa şimşeklerle gökyüzü bembeyaz oluyor.
İnsanı yatağından sıçratacak gök gürültüleriyle başladı
yağmur.
Yarım saat kadar önce, hava kara kızıl bir hal aldığında bir
mesaj düştü telefona.
“en sevdiğim hava” yazmış.
Yukarıda, onun manzarada daha olağanüstü görünüyordur
eminim.
“tadını çıkar” diye cevap verdim.
Sonra odaya geldim, odada internet çekmiyor. Başka şeyler
yazdıysa artık sabah görürüm.
İnsan sohbet etmek istiyor, belki bir dost, arkadaş istiyor,
anlıyorum. (niyet okuma)
Belki yalnız hissediyor şimdi, bu havada, yukarıda, tek
başına. iki çift laf edicek biri olsaydı yanında, iyi olurdu. (yargı)
Önceki gün sahilde sohbet ederken “yalnızlığımı çok
seviyorum ben, kimseye bağlı olmak istemiyorum, şimdi ben atlayıp yukarı çıkmak
istesem, çıksam kimse bana beni niye çağırmadın demese” demişti.
O zaman da anlamıştım onu.
Hesap sormalardan, nerdeydin, kimleydin, neden gelmedin,
kime baktın, kiminle ilgilendin, haftasonu ne yaptın, neden aramadın’lardan
korkmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum.
“İlişki sorumluluğu” istemeden biriyle flört etmek isteyen
hoş sohbet insanlar sohbetin bir yerine sıkıştırıverirler bu “benimle ilgili
bir beklentiye girme lütfen” mesajını.
Deli gibi korktuklarını görebilirsin ses tonlarında, kararlı
görünmeye çalışan bakışlarını duyabilirsin.
Benim gibi beklentiye girmekten çok korkmuş insanlar, böyle
mesajlar karşısında beton gibi dururlar.
Boş boş kafa sallarlar. Bazen içlerinden “yıldık ıssız adam
triplerinizden, bi bitmediniz” derler ama anlayışla derler, kızmazlar,
kızamazlar, çünkü bir yanlarıyla kendi aynaları vardır karşılarında.
Issız adamlar, ıssız kadınlar hepimizin içinde bir yerlerde
yaşıyor, bizden bir tık fazla ilgi isteyen biri olduğunda ortaya çıkıyorlar
kendilerinin hiç ilgiye ihtiyacı yokmuş gibi cool duran baronlar, kontesler
gibi salınıyorlar etrafta.
İki halde de anlıyorum onu. Şimdi sohbet çağrısı gönderen
mesajını da, aman uzak dur fazla yaklaşma mesajını da.
Ben de yalnızlığımı çok seviyorum ve birine bağlı olmak beni
de bazen kalbimi sıkıştıracak kadar çok korkutuyor.
Yalnızlıktan deli gibi korkan, bağlanmak, bazen yapışmak,
bir olmak isteyen insanlar da var.
Onları da anlıyorum, onlar da öyle zamanlarımın aynaları.
Hiç ayrılmak istemediğim, sınırların yok olmasını istediğim
zamanlar da yaşadım elbet geçmişte.
Şimdi bu yalnız gecede, buradan da gökyüzünü izlemek olağanüstü ama.
Bu eşsiz akşamda, gökyüzündeki binbir çeşit renk
geçişine tanık olmak, yağmurun sesini dinlemek, toprak kokusunu içime çekmek
yalnızken öyle güzel ki..
40 yaşıma bir hafta kala, içimde bir boşluk var.
Boşluk olmayan bir boşluk.
Dolu dolu bir boşluk.
Dolu dolu bir boşluk.
Hem her şey yerli yerinde, hem her şey havada, hiçbir şey
yerinde değil ve hiçbir şeyin bir yeri yok.
Kayıtsız bir hal.
Sanki her şeyi gören, duyan, koklayan ve her şeye kayıtsız
biri var içimde.
Dün gece o şahane bahçede yasemin kokusuyla mest olup
kendimden geçtikten hemen sonra vardığım kayıtsızlık.
Harika bir sohbetin ardından gelen o tatmin.
Tadını çıkarmayı bil ve bağlanma.
Dünya çabalamam gereken bir yer değil. Güvendeyim ve asla güvende
değilim.
Her şey yerli yerinde ve hiçbir şeyin bir yeri yok.
Çok sevebilirsin ama planlar yapma. Planlar yapar, hayaller
kurarsan da dayatma.
Bekleme.
Sorma.
İsteme.
Bırak.
Sorma.
İsteme.
Bırak.
Sonra, bırakmayı da bırak.
İstemekse gerçeğin, dile getirmekten korkma.
Korkarsan korkuna anlayış göster.
Korkarsan korkuna anlayış göster.
İstedin ve karşılık bulamadın mı?
O da güzel.
Varolan kadarının tadını çıkar.
O da güzel.
Varolan kadarının tadını çıkar.
Sevgili güzel adamlar, kadınlar, hepinizi sevebilirim ve hiç
birinize ait olamayabilirim.
Ola da bilirim.
Ola da bilirim.
Kimse de bana ait olamayabilir.
Ola da bilir.
Bunu kabul etmiş olmak 40 yaşımın en büyük hediyesi.
Ola da bilir.
Bunu kabul etmiş olmak 40 yaşımın en büyük hediyesi.
Belki yorgunluğum öğretmiştir bunu bana.
Belki ben taşa vurula vurula eti yumuşayan, tadı güzelleşen
ahtapotumdur.
Baran, “çilek olmaya karar verdim” demişti. Çilek, kimseye
bir söz vermeden, kimseye ait olmadan yayıyor güzel kokusunu, tadını. Bu
sayede dağıtıyor tohumlarını dünyaya.
Baran’ı ne çok seviyorum.
Baran’ın tohumları yayılsın, hayat daha çok bayram olma şansı yakalar bence.
Baran’ın tohumları yayılsın, hayat daha çok bayram olma şansı yakalar bence.
Benim tohum saçma şansım yok, yine de çilek olabilirim.
Bazen sımsıcak gülümser, bazen sımsıkı sarılırım insanlara.
Şefkatin ve yumuşaklığın, merhametin merhemini yayabilirim.
Bazen sımsıcak gülümser, bazen sımsıkı sarılırım insanlara.
Şefkatin ve yumuşaklığın, merhametin merhemini yayabilirim.
Kalbi güzel insanlar birbirini sözler vermeye zorlamadıkça,
herkesin elinden gelen kadarını yapabildiği bir dünyaya evet diyebildikçe
yağmurun sesi, toprağın kokusu, şimşeğin kızılı aydınlatacak içimizi galiba.
Lavantalara bakarken, sardunyayı sularken, yasemini
koklarken, denizin tuzunu tenimde hissederken, dağın yamacından denize bakarak
aşağıya inerken omuzlarımı ısıtan güneşi hissederken öyle iyiyim ki, kimseye
niye aramadın demek aklıma gelmiyor.
Belki sahiden o şimdi nerede, ne yapıyor, şu anda şimdi?
yoksa kuru fasulyanın neden hala pişmediğini mi düşünüyor? merakını duyacağım biri gelir konar yaşamımın bir yerine bir gün.
yoksa kuru fasulyanın neden hala pişmediğini mi düşünüyor? merakını duyacağım biri gelir konar yaşamımın bir yerine bir gün.
Belki konmaz.
Lavantayla, yaseminle, sardunyayla, kediyle, köpekle, dağ ile
deniz ile, ateş böcekleriyle aşk yaşıyorum.
Şiirselliğim doğayla, eşle, dostla, çocuklarla, kitaplarla
dolu.
içimde o yeri dolduran bir kişi yok, her şey, herkes var.
içimde o yeri dolduran bir kişi yok, her şey, herkes var.
yağmur dindi. cırcır böceklerinin konseri başladı. öyle
ihtişamlı bir şenlik ki bu, bazen kimse bozsun istemiyor insan.
yine de hep bir yoldaşa ihtiyaç duyan yanım da burada.
yine de hep bir yoldaşa ihtiyaç duyan yanım da burada.
içimdeki tüm kadınları görmeye, anlamaya niyet ederek başlayacak yeni gün.
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder