16 Ekim 2011 Pazar

let's do it let's fall in love


when is the golden age sevgili severler? başlıktan ve ilk sorudan anlayacağınız üzre midnight in paris izledim. çok beğendim, paylaşmak niyetindeyim. 


filme bayıldım. film boyunca bir zamanlar "paris'te yaşamam gerek" diye başının etini yediğim erdoğan  arkadaşımı andım. nostalji ve paris arasında benim için sıkı bir bağ var. film bunu öyle iyi anlatıyor ki, anlatayım :

kahramanımız nostalji tutkunu bir yazar ve kitabını filmin şahane kurgusu sayesinde ünlü yazar, eleştirmen gertrude stein'e okutma şansı buluyor. stein kitabı beğenmesine rağmen kitap kahramanının nostalji merakını hoş karşılamıyor. ona göre nostalji sevgisi, kendi zamanındaki mutsuzluğunu inkar etmek için bir kaçış.  

paris de bir zamanlar benim yaşadığım şehir ve zamandaki mutsuzluğumu inkar etmek için kaçmak istediğim şehirdi. erdovvan da bana "yeni bir ülke bulamazsın" şiirini şarkı formatında okuyan şeytanın dostu arkadaşım.  

erdoğan'ı dinlediğimden mi yoksa beceriksizliğimden mi bilinmez paris'e hiç gitmedim.  

bana göre film paris'te turist olmayı ve kaçışlardan afedersin .ıçışlardan korkmadan yüzleşmek gerektiğini anlatıyor. istemediklerinle yüzleşmeden istediğine kavuşamıyormuşsun. 

yazıyı filmin gizli mesajını açıklayarak bitireyim: yaşadıklarının ne kadar inanılmaz olduğuna bir gerçeküstücüyü inandırmaya çabalamamalısın. 


     son olarak dalii demek istiyorum. 

Hiç yorum yok: