29 Ekim 2011 Cumartesi

sobada kestane

                                                                   Ekim 2011, Erciş


Küçükken hayatımda 3 çeşit soba vardı.
Sobalar, üzerlerinde bir şey bulundurup bulundurmadıklarına göre şekillenirlerdi.


Anneannemlerde sobanın üzerinde hiçbir şey olmazdı mesela. Anneannem ve sobası biraz asortikti.

Babaannemin sobası günü üçe böler, ilk yarı ıhlamur çaydanlığı, akşam üzeri akşam yemeği için pişmeye bırakılmış güveç tenceresi, güveç piştikten sonra da yemekten sonra içmek için yeniden ıhlamur çaydanlığını ağırlardı. Ihlamurlar bahçedeki ağaçtan.

Enn güzeli bizim evdeki sobaydı. Hafta sonu sabahları ekmek kızartmak için, akşamları kestane kebap için, bazen de babamın evi kokutmak pahasına mangal niyetine minik ızgarada balık pişirmesi için kullanılan canım soba.

Bütün çocukların sobası yanan evlerde yaşayıp gittiğini zannettiğim günlerden sonra çocuk aklım önce kaloriferli evlerdeki çocuklara özendi sonra sobaları olmayanları da gördü.
Sonra sobalarını içine kuracak evi olmayanları.

Van'da deprem oldu. Deprem sefaleti vurdu. Kış günü şimdilik bilinen sayıyla 576 kişi yaşamını yitirdi. Geriye kalanların çoğunluğu evlerini, yakınlarını, eğer vardıysa devlete ve insanlığa güvenlerini yitirdi. Bir çok insan yardım etmek için çabalıyor. İlk defa halkımızın bu kadar seferber ve organize olabildiğini gördüm ve çok şaşırdım doğrusu. Devletin basiretsizliği, şuursuzların ve insanlıktan çıkmışların çokluğuna rağmen duyarlıların fazlalığı ilk defa bu halkın içinde umut bağlanacakların zannettiğim kadar az olmadığını gösterdi bana.

Şimdi sıradaki sorun hafızasızlığımız. Şıp diye unutuvereceğimizden korkuyorum Van'dakileri.

Fotoğraftaki çocukların kışın sobası ya da kaloriferi yanan, bahçelerinde ıhlamur olmasa da başka çeşit ağaçları olan evlerde yaşamaya devam edip kendilerine ve dünyaya inançlarının yerine gelmesine çabalamak çok büyük güç, zaman ve emek istiyor. Bu gücün sergilenebilme potansiyelinin var olduğuna inancım var artık.
Çözüm onları unutmamanın yolunu bulmakta.

Kendi adıma şöyle bir sembol buldum. Kestane.

Van'da bu travmayı yaşayan insanlara yardım etmeye, bu çocukları düze çıkarana kadar uğraşıp didinmeye ara verilmesin diye birbirimize olanları ve durumu durmadan hatırlatalım istiyorum.
Kestaneyi kullanmak istemem de otuzüç yıllık yaşamımda sobada kestane kebap özlemiyle tutuştuğunu gördüğüm üçyüzotuzüç tane insan yüzünden. Eminim onların da üçyüzotuzüç tanıdığı var bu kestane nostaljisi tutkunları arasında.
Bu kış yarılamadan önce bu çocukların birer yuva ve en azından yanan bir soba sahibi olduklarından emin olana kadar "kestane" demeden önce bir kilo kestane değerinde yardım yapıp yapmadığını kendine sormasını diliyorum herkesin. Çünkü aranızda hala bunu dahi yapmayanlar olduğunu biliyorum.

Hadi kalkın. Bir şeyler yapın. Elinizden ne geliyorsa. Sonra terar tekrar devam edin elinizden ne geliyorsa onu yapmaya.

Yapabilecekleriniz için tıklayın.

Hiç yorum yok: