8 Aralık 2011 Perşembe

hep korunmak zorunda hissetmek

hourou musuko

güzelim topuklarımı şu çıkıntılara vura vura yürüyorum da dizlerim sızlamıyor. yaşasın. yogadan sonra bacaklarım güçlendi biraz. belki de dizlerim artık hiç sızlamayacak. dizlerim de güzeldir benim. şimdi güzel topuklarım, güzel diz kapaklarım derken ardından pirelli takvimi göstereceğim sanıyorsunuz . tabii ki yanılıyorsunuz. aklımda topuklarım, bileklerim, diz kapaklarım, yoga ile güçlenmiş bacaklarımla yürürken dann diye adamın biri berbat fantezilerini püskürttü kulağıma. güzel olan ne varsa uçtu gitti o anda. başarabiliyorlar. eskiden böyle durumlarda çıkarıp o topukları bu adamcıkların kafalarına din din din vurmak isterdim. ama yoruldum mu onlara acıyorum mu artık bilmem hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden. 
yine de hala inanamıyorum.

üzerimde uzun bir palto var. kapşonum kapalı. yürürken kaymayayım diye kafam gözlerim yere bakıyor. 
ince kol çantam paltomun içinde göğsümde çapraz asılı.
dışarıdan bakınca cinsiyetimi belli edebilecek tek şey botlarımın topukları.
tek başına bu topuklar, kar adam yeti gibi giyinmiş gözleri dahi görünmeyen birinin, bazı adamcıklar tarafından sözlü tacize uğramasına davet çıkarabiliyor, inanamıyorum.
birilerinin babası, kocası, abisi olan bu adamlara inanamıyorum. bu sapkın ruh hali nasıl tedavi edilebilir?

azeri bir arkadaşım “ istanbul’da geçirdiğim iki yılda tükettiğim enerjiyle bakü’de on yıl yaşardım” demişti. trafiği, stresi, yaşam derdini hafifletmek için çıktığı bir pazar sabahı koşusundan ağır tacizle dönünce. eşofmanlarıyla sabah sabah koşmaya çıkmış bir kadın ancak sevişme teklif ediyor olabilir diye düşünmüş bir amca.

yaşlı başlı teyzelerin dahi nasibini aldığı bu durumun doğal kabul edilmesine de öyle inanamıyorum ki her rastladığımda dır dır dır söyleniyorum. bak yine!

Hiç yorum yok: